2 Temmuz 2017 Pazar

Ekmek Dolabından Paralel Evrene Yolculuk


Selamlar, bu yazımda sizlere hiçbir şey anlatmayı düşünmüyorum ama anlatabilirim de, çünkü kadının metalaşması, ramazan bayramı ve ivedilikle nükseden sıcaklar kişiliğimde kara delik açmış durumda. Bu yüzden bu belirsizlik karşısında bir çırpınma içerisinde değil de, tamamen akışına bırakmış durumdayım. Hatta öyle ki, şuan bu yazının neye benzeyeceği hakkında hiçbir fikrim yok, olay doğaçlama gerçekleşecek. Arka planda kakafonik tonlu uptıslı müzikler çalarken bu kara deliğin oluşturacağı katastrofik hamam böceğinin apokaliptik bir etkisi olabilir ya da kelebeğin kanat çırpışlarının mükemmeliyetine de şahit olabilirsiniz. Burada asıl husus kelebeğin de bir böcek olduğudur ve estetik kanatlarından çıkan ses ve görüntü şöleninin aslında bir ilüzyona tekabül ettiğinin bilincinde olmaktır. Oysa ki hamam böceği öyle midir? Grotesk görüntüsünün ardında belki de dünyanın en delikanlı böceği olabilir. Yargılamıyoruz ve saygılarımızı sunuyoruz.

Bir önceki yazımda bir kaç süredir bu civarlarda olmadığımdan bahsetmiştim. İşte kendisini başkasının yerine koyma felan. Öyle bir durum yokmuş meğer, kimse kendini başkasının yerine koyamıyormuş. Bu anlamsız çabalarımın ışığında varmış olduğum sonuç ise apaçık ortada. Hamam böceği kendini kelebek yerine koyamaz. Ya da herhangi bir böcek kendini başka bir böceğin yerine koyamaz. Çünkü niye koysun, şartlar ve deneyimler aynı olmadığı için oldukça anlamsız bir davranış olacaktır. Bu nahoş deneyimlenme sürecinden çıkışımı ismini vermek istemediğim berber bir abiye borçluyum. O gün ispirto ile kulak kıllarımı yakmasaydı belki de bu durumdan kolay kolay çıkamayacaktım. Böyle bir şeyi ben istememiştim fakat sağolsun yine de beni böylesi bir dertten kurtardı. Tabi insan uğraşlar ile dolu, yine boş kalamıyorum ve aklıma bir ekmek meselesidir, takılıp kalıyor. Bundan bir süre önce eve dönerken bakkala uğradım. Bakkala uğrayışım pek de anormal bir durum değil, yolun üstünde olduğu için insan uğruyor. O sırada telefonda biriyle konuşuyorum ama kim olduğunu kestiremiyorum şuan. Bakkalın kapısındayken ekmek dolabına gözüm takıldı. Bir sürü çeşit çeşit ekmek var fakat her biri aynı amaca hizmet ediyor. Bu kadar salt ve umarsız görüntüsünün ardında aynı anda hepsinin aynı yüce amaca hizmet etmeleri bende farklı pencereler açtı. Yani nasıl oluyor da hamam böceği ve kelebek farklı şeyler için uğraşıyorken, bunca biz farklı emellere hizmet ediyorken ekmek bunu nasıl başarıyordu? O dolabın içinde, o kuytu köşede, evreni kaçıncı boyuttan izliyor bilmiyorum fakat, bizden bi 6-7 boyut ötede olduğu kesin. Artık nasıl bir etki yarattıysa, ekmek olmayan sofralarda kendimi güvende hissedemiyorum. Nasıl oluyor da ekmek varoluşsal bir sıkıntıya düşmeden böyle muhteşem bir amaca hizmet ediyor, bu nasıl bir kabulleniş şeklidir çözemedim fakat ona sevgiyle sarılıyorum. Birkaç diyetisyen hakkında atıp tutuyormuş işte ekmek böyle kötü ekmek şöyle kötü. Bu tarz söylentilere kulak asmamanızı tavsiye ediyorum, ekmeğe karşı oynanan bu kirli oyun ile başarılı olamayacaklar. Düşünsenize öyle bir haysiyet ve kişiliğe sahip ki bunca söylentilere kulak asmadan görevini aşk ile yerine getiriyor. İnsanlığa karşı insanın yanında vermiş olduğu bu haklı mücadelede kendisini saygıyla tüketiyorum.

Belki de ekmek farkında değildir.



10 Kasım 2016 Perşembe

Evren ft Bazı Birşeyler (Palpatine Remix)

Bir kişinin kendini karşındakinin yerine koyabilmesi için önce kendisinin yok olması gerekir. Bu yüzden 6 7 aydır buralarda değilim. Tam olarak nerede olduğumu kendim de bilmediğim gibi ortada yaşamış olduğum duygu yoksunluğuna gerçekten hak veriyorum. Fizyolojik olarak hissettiğim şeylerin sonuna kadar yanındayım ayrıca. Ama bunu gerçekten neden yapıyorum bilmiyorum. Niye yani neden yok oldum birazdan bunun idrakına, kamu yararı için varacağım.

Öncelikle şunu belirteyim, aranızda beni parayla satın alabileceğini düşünenler varsa hiç de yanılmıyorlar. Bunun sağlamasını daha sonra yapabiliriz hesap numaramı özelden paylaşacağım. Konuya dönelim, son zamanlarda nasıl ülkücü oldum öncelikle bundan bahsedelim. Bir gün ödemişten evime dönüyorum. Birkaç işim vardı onları hallettikten sonra garaja doğru giderken yolda arkadaşım vesilesiyle arkadaş olduğum Ali ile karşılaştım. Ali sıkı ülkücü bir arkadaş neyse. Gördük birbirimizi tokalaştık sarıldık kafa felan attık birbirimize güzelce. Ardından dedi bu bana işte nereye böyle diye. Bende dedim işte hacı birkaç işim vardı onları hallettim şimdi dönüyorum evime. Bu da demesin mi aa ne güzel ben de gidiyorum beydağa. Sordum tabi ne gibi bir işin var beydağda acaba ne olabilir çünkü baya merak ettim. Ülkü ocaklarının düzenlediği toplu sünnet törenine gidiyormuş. Atla arabaya gidelim beraber dedi ben de tamam dedim bindim arabaya. Yolda üç beş sohbet ettik geldik beydağına konvoy ile birlikte. İndik arabadan beraber.  Oradan birkaç arkadaş mehter takımı ile yürüyüş olduğunu ona katılmamız gerektiğini söyledi. Böyle bir gerekliliğin beni ne derece etkilediğini kendimde hiç sorgulamadan çıktık yola mehter takımı ve 30 40 kişilik grupla yürüyoruz. Baya bi yürüdük sonra çarşının ortasına gelince aralarından biri durdu -galiba alfa kurt-. Gitti mehteri de durdurdu felan neyse ben etrafımda olan bitene anlam vermeye çalışırken birden bire tekbir getirmeye başladık sonrasında bu yürüyüşü durduran abi çıktı başladı ülkücü yeminini etmeye. Tabi eller kurt vaziyeti almış durumda indiremiyorum çünkü tedirginim. Tıpkı bir bukalemun gibi bulunduğum ortama uyum sağlamak durumunda kaldım bağırıyoruz çağırıyoruz felan toplam desibel tahminim bi 95 100 dB var. Bu sırada yemin tamamlandı ve benim bıyıklarım uzadı kaşlarım çatıldı ne olduğunu anlamadan. Ardından tabi yemini ettiren abi kıyafetlerini parçaladı ve dolunay eşliğinde kurtadama dönüştü. Bu sırada hadi dediler bu kadar yeter yürümeye devam daha sünnet münnet var pilav yiyeceğiz. Devam ettik yürümeye sünnet yerine geldik bende tabi başkoymuşum türkiyemin yoluna türküsünü mırıldanıyorum içimde. Arada aspanda bürküt jerde kökböri bol felan diyorum. Sünnet oldu sonra dağıldık, o günden beri ülkücüyüm çünkü bizde geri vites yok, biz de böyle bir delikanlıyız. Ama tabi şaşkınım yani herşey bir anda yaşandı oldu bittiye geldi. Biraz emrivaki gibi olmuş olsa da bu durumdan bir şikayetim yok. Pasif olarak ülkücülüğüme devam ediyorum. Sonuçta yemin felan ettik yani o kadar da şey değiliz. Şimdi bunun gibi tabi örnekleri çoğaltmak mümkün fakat olayın benim için ifade ettiği şeye değinmek istiyorum. Öncelikle herşeyin her halini sevmek lazım. Daha önce de dediğim gibi kendimde olmadığım için ne yaptığımın gerçekten hiçbir önemi yok, o gün orada büyük başkan palpatine olsaydı deseydi ki hacı gel dark side a takılırız felan, onu da geri çevirmezdim. Peki neden bunu yapıyorum onu da açıklığa kavuşturalım. Evrenin absürdlüğünü kabullenmek bunu gerektirir. Sisifosa o taşı tepeye taşıyacaksın dediklerinde hayır mı dedi? Aksine, o koca yürekli delikanlı bunun saçmalığının farkındaydı ve o taş her seferinde geriye yuvarlandı ve o da tekrar tepeye taşıdı. Evrenle bir olup ona karşı aslında başlattığımız bu pasif direniş hareketimiz, onu  çıldırtıyor ve ben bundan zevk alıyorum. Çünkü evren aşırı şımarık bir çocuk ve aslında dediklerinin tersinin yapılmasından hoşlanıyor. Bu yüzden onun dediklerini yapmak yapılabilecek en iyi hamle. Benim bireysel kararlarımın onun ağzından köpükler saçarak sinirlenmesine yol açtığının farkındayım, fakat ortalarda gözükmeyerek bu yükümlülükten kaçıp küçük hesaplarla mutlu olmayı kendime ödev bildim. Bir gün hepsi toplanacak ve evrene orta parmağımı gösterecek kadar olacaklar. Benim insanlığı kurtaracak bir gücüm yok, ben bir enerjiyim ve evren de bunu iyi biliyor. Bu yüzden sıkmayın canınızı herşey olacağı yere varır.

Umarım karar vermek ve birşeyler hakkında hayır diyebilmek bisiklete binmek gibidir, yoksa gelecekte sorun yaşayabilirim.


5 Kasım 2015 Perşembe

Mütevafık Bireylerin İmtizâcı Üzerine Yegane Şeyler

Selamlar,

Bu yazımda sizlere güzel ortamınızın neşesine azıcık mayhoşluk katacak, sizleri muhabbetler evreninde level atlattıracak  ve en önemlisi de çevreniz tarafından sevgi & saygı katsayınıza herkes tarafından gıpta edilecek düzeyde bir artış sağlayacak temel bilgi akışı sağlayacağım.

Öncelikle sizleri selamlarımla kucaklıyorum ve konuya girmeden önce küçük bir ricam olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Lütfen birazdan okuyacak olduğunuz bilgileri önce aile ortamında deneyiniz. Çünkü karşılaşabileceğiniz sorunlar ile ilgili teknik destek sağlayamayacağım için sizin de gayet iyi tanıdığınız birbirinize amansızca şakalar yapabildiğiniz kişilere ihtiyacınız olacak. Eh tabi ki de aile ortamı bunun için en müsait yer olabilir. Çünkü enişte faktörünü işin içine katarsak bu yöntem mutlak bir surette muvaffak olacaktır. Teşekkürler.

Efendim günümüzün sosyal mecralarında kaybetmiş olduğumuz jest ve mimik ikilisi, kadının metalaşması, artan gayrimenkul piyasası, akp hükümetinin uyguladığı politikalar ve sayın Vladimir Putin' in uygulamış olduğu ortadoğu politikasının bizlere dayatmış olduğu aşırılık ve hüzne dayalı bir algı furyasından dolayı, arkadaş ortamlarında kaybetmiş olduğumuz o samimiyeti geri kazanmanın yolunu sizlere açık ve seçik bir biçimde anlatacağım.

''Sınıflandırmak çok önemli.''

Arkadaşlarınızı sınıflandırın. Beyaz yakalılar ve mavi yakalılar. Memur arkadaşlarınız size devlet dairelerinde ayrıcalıklar sunabilecek iken işçi sınıfı arkadaşlarınız kahvehanede oralet yudumlayıp okey dışarı bitmenize olanak sağlayabilirler. Belirli bir ölçütte yaptığınız bu sınıflandırma, modern toplumlardaki hiyerarşi düzenine ayak uydurabilir düzeyde olmalıdır. Bu tarz değişkenleri olan bir yaşam tarzınız var ise elverişli koşullarda yapacağınız ortalama espriler ortamın neşesini normal derecede tutacak ve ortamda olmayan arkadaşlarınız hakkında yapacağınız küçük sallamalar sizi hafifmeşrep bir yaşam tarzına sahip olduğunuz hissiyatı verecektir. Elbette böyle bir yaşam tarzı içimizdeki küçük anarşist bireyi dışarıya doğru ittirecek ve ortamda birkaç bir şey biliyorum havalarınızı stabil düzeyde tutacaktır. Çünkü kişiliğinizdeki bu amansız istikrarlar hayata tutunmanızda etkin rol oynarlar.

"Asla kendinizden bahsetmeyin."

Kelimelerinizin arasındaki "ben" sözcüğü ortamda bulunduğunuz kişilerce yanlış yönelmelere sebep olabilir. Bu problemin üstesinden gelmek için yapabileceğiniz yegane şey ise iyelik eklerini yerinde ve zamanında kullanmak olacaktır. Böylece ortamda gereksiz bir müsabaka rüzgarı estirmemiş olacaksınız. Bu da ortamdaki fırsatçı dostlarınızla aranızdaki bağı pekiştirecek ve onlara karşı olan bu tutumunuz samimiyet ve az resmiyet ikilemindeki dengeyi koruyacaktır.

"Ufak ama etkili ricalarda bulunun."

Atalarımızın da dediği gibi "İsteyenin bir, vermeyenin iki yüzü kara.". Bu durumdan faydalanmak her muhabbet canlısı bireyin temel hakkıdır. Mesela örneklendirecek olursak; İsmet'ten Şükrü'yü boş bir inşaatta öpmesini isteyin. Size atacağı anlam dolu bakışların farkına hemen varabilirsiniz. Eğer bu ricanızı yerine getirirse, konu bahislerinde İsmet yok iken bu durumun nahoşluğundan bahsedebilirsiniz. Fakat İsmet bu ricayı yerine getirmez ise ilelebet size borçlu kalacaktır. Bu durumu elbette lehinize kullanıp İsmet'in hakkında konu bahsi geçtiğinde ondan yakınıp ortamlarda atıp tutabilirsiniz. Bu tip sansasyonel davranışların sizde yarattığı üstünlük imajı ile özgüveninize yatırım yapabilirsiniz.

Evet, okumuş olduğunuz bu tavsiyeler ışığında ilerleyen bireyler eski, sıcak, samimi, hoşsohbet dönemlerine geri dönecektir. Fakat değinilmesi gereken bir husus daha var ki ona değinmeden edemeyeceğim. Aslında sizin de pek ala bildiğiniz bir konu fakat hatırlatmakta yarar olduğunu canı gönülden hissediyorum. Soğukların da gelmesi ile ortaya çıkacak olan oralet ihtiyacını dikkate almanız ve bir an önce evlerinize bu maddeyi depolamanızı tavsiye ediyorum. Bilirsiniz ki hoşsohbetler oralet ile devam eder. Esnaf ağabeylerim demek istediğim şeyin gayet de farkındalar. Sizlere teşekkür ediyorum.

Saygılarım ile,

3 Mayıs 2015 Pazar

7-8 senedir kendimi iyi hissetmiyorum

7-8 senedir kendimi iyi hissetmiyorum. Bu duruma sebep olan sanıyorum ki, komşumuzun balkondan üstüme silktiği sofra bezi. Bu konuyu defalarca akşam yemeklerinde dile getirsem de kimsenin bunu önemsediğini zannetmiyorum. Bir gün yine sinir olmuşum eve geldim akşam yemeğinde dedim ki; ''Yahu size diyorum ki ben kendimi 7-8 senedir iyi hissetmiyorum, yok mudur bunun bir dermanı?'' Bir gülüştüler şakalaşmalar oldu kendi aralarında, zannediyorum ki beni yine takmadılar. Tekrarladım; ''Bakın beni anlamak istemiyorsanız tamam eyvallah,ama bunu açıkça ima edebilirsiniz. Şunca zamandır birlikte yaşıyoruz bu samimiyete ulaştığımızı düşünüyorum.'' Ev ahali bir şaşkınladı öylece bakakaldılar. Tabii beklenmedik anda apandistlerine gelen bu tekme niteliğindeki ağır, acı, taş gibi, bombalı, sükseli, olaylı kelimeler onlarda bir hüzün havası yarattı. Neyse yemek bitti işte ama ben nasılım, bir yanda yarattığım etkiden kazanmış olduğum dayıbaşı efekti ile onlarda yarattığım hüzün havasını harmanladım. Sanki yeni açılan bir marketi yağmalamışım da kapitalist düzene saydırırken market sahibinin aslında o kadar da fena bir insan olmadığını yeni öğrenmişim gibi. O anda bir huşu kapladı bedenimi. Kalktım sofradan, iyi mi ettim kötü mü ettim bilmiyorum ama bu hareketin elzem olmasına o anda karar vermiştim bir kere. Ağır ağır hüzün hüzün attım adımlarımı bir yandan da mutfağı dinliyorum aklım zehir gibi o aralar ne kadar kendimi iyi hissetmesem de. Hani bir falso hareket görsem, duysam da vicdanımı rahatlatayım diye sinsi sinsi pusuda bekliyorum. Geçtim odama biraz müzik açtım şarkı bitmeden babam odama geldi, dedi ki; ''Oğlum gel, seninle konuşmamız gereken bir şey var.'' Sessizce kalktım sandalyemden müziğin sesini kıstım. Adımlarımı mutfağa doğru yönelttim. Annemin gözleri biraz dolmuş, ağabeyim gözlerini yere devirmiş beni bekliyorlardı. Tabi benim de içim paramparça oldu, sanki dedemden kalan arsayı kat karşılığı müteahhite vermişim de bana verilen dairenin çimentosundan çaldıklarını mutfağın tavanı kabarınca öğrenmişim gibi. Babam orta bir ses tonu ile ''Evladım biz seni elbette çok seviyoruz fakat sana bunu sürpriz yapmak istemiştik doğum gününde. Sana kurşun döktürecektik ama madem ki sıkıntıların katlanılamayacak derecede o zaman ertesi günü annen Latife teyzenle konuşsun yarın gelsin bu işi bir an önce halledelim.'' Bende bir sevinç, bir neşe, bayram havası, kabıma sığamıyorum tabi böyle bir haberi alınca insan dikkatini toplayamıyor. Bütün sevinci meğersem içimde yaşamışım olmuş bitmiş. Bizimkiler bu haberi duyduğuma sevindim mi üzüldüm mü bilemediler. Ben ise teşekkür edip odama geçtim, bir an önce uyumalıydım ki ertesi gün hemen gelsin. Uyudum hemen geldi ertesi günü. Latife teyzeyi de getirdi beraberinde tabii. Başladılar kurşun dökmeye, başarılı bir seansın ardından bende bir değişiklik sezemedim. Sükunet içerisinde ağzımdan çıkan bir iki kelimeyle Latife teyzeye teşekkür ettim, sıkıntılarımın gittiğini artık rahatladığımı söyledim. Fakat gerçek bu değildi. Durumum stabildi. Ben yine aynı 7-8 senedir iyi hissetmeyen bendim. Belki dedim kendi kendime bekleyeyim geçer. Fakat geçmedi, sıkıntım devam ediyor. Allah kimseye çektirmesin çok kötü.

15 Mayıs 2012 Salı

Duyguların Dünyasına Yapılan Saldırı


Bu yazımda sizlerin biraz canını sıkacağım, söylediğim şeyler belki de hoşunuza gitmeyebilir ama ben yinede bunun gerekliliğini duyuyorum ki bu da beni sorumluluk sahibi bir insan olarak gösterir. Aslına bakarsanız öyle görünmeye çalışıyorum, sadece beynimin sağ tarafının yararına..( ayrıca dinleyin  )

2 + 7 = 9 bu işlemi beynimizin sol tarafıyla halletmemiz işten bile sayılmaz. Beynimizin sol tarafı mantık akıl yürütme ve benzeri şeyleri yani aslında olan şeyler üzerine düşünebilme yeteneğine sahiptir. Karadeniz’in yeşil ormanlarında bacasından duman tüten barakanızda, pencereden yağmuru seyrediyorsunuz. Yağmurun kapı eşiğinden getirmiş olduğu gıdıklayıcı soğuk ve toprak kokusu sizi yatağınıza uzanıp düşünmeye sevkediyor. Eğer bunu tam olarak betimleyemeyip anlattıklarımı hissedemiyorsanız işte size anlatacak olduğum şey tam bununla ilgili. Aşağıdaki tablo benzeri şeyde beynin sağ ve sol lobunun işlevlerini göstereceğim:

SOL BEYİN FONKSİYONLARI                SAĞ BEYİN FONKSİYONLARI   
 1. mantık kullanır                                         1. ‘’büyük resmi’’ hissetmeyi kullanır  
2. alışır                                                             2. yönlüdür  
3. kural uygular                                             3. hayalgücü kuralları 
4. kelimeler ve dil                                          4. semboller ve imajlar  
5. şimdi ve gelecek                                         5. şimdi ve gelecek
  6. bilim                                                           6. filozofi ve din 
 7. bilmeyi idrak edebilir                              7. onu elde edebilirim, yapabilirim
 8. düzeni/algılama modelini onaylar         8. inanır  
9. obje ismini bilir                                         9. takdir eder  
10. realite temelli stratejileri kurar        10. uzayla ilgili algılama 
11. pratikseldir                                             11. obje fonksiyonunu bilir  
12. güvenlidir                                                12. hayal gücü temeline dayanan şimdiki zaman .                                                                        13. olasılıklar 
.                                                                        14. atılgan, aceleci 
.                                                                        15. risk alma

Şimdi bunlardan birkaçını açıklayalım,

Beynin sağ tarafı duyusal, sezgisel işlemlerle ilgilenirken sol tarafımız mantık ve gerçekliklerle ilgilenir. Bu durumda çoğu insanda – anormal insan modeli dışında – aslında çift karakter vardır. Ve insanlar doğmuş oldukları ülkenin eğitim sistemi ve çevre koşullarına göre bu karakterlerden birini seçmek zorunda bırakılır. Çoğu ülkenin eğitim sistemi mantık üzerine dersler verdiği için de çoğu insan sol beynin yaratmış olduğu mantıklı ve gerçekçi karakteri seçmek zorunda kalır. Çocuklar 7 yaşına kadar yaratıcıdır, 10 yaşına geldiklerinde yaratıcılık düzeyleri azalır. Bunun sebebi ise yine eğitim sistemidir. Peki ya diğer karakter? Bu süreçte ona ne oluyor diye sorarsanız; olduğu yerde kalıyor bastırılıyor ve bir süre sonra boom ! Psikolojik sorunlar, stres, hayattan zevk alamama, güzeli görememe.. Bir yandan aslında körleştiriliyoruz. Tüketiyoruz, itaat ediyoruz ve karşılığında aldığımız mı? Yeni fikirlerimiz yok hep eskilerini kullanıyoruz. Yaratmıyoruz, olanı üretip tüketiyoruz. Daha da kötüsü bu işte bile iyi değiliz ürettiğimizden zarar ediyoruz. Halbuki güvendiğimiz sosyal devletimiz bize daha fazla olanak sağlasa kendi kendine yetebilecek düzeye gelebiliriz. Eğitim sistemimiz aptalların eline bırakılmamalı, bu yaptıkları yani diğer karakteri bastırma olayı bir cinayettir. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Darbe sonrası eğitim sistemi, dışarıdan aldığımız eğitim sistemi... Ayrıca 1930 dönemleri köy okulları, pratik bilgiyi verme çabaları... Mutsuz olduğumuz karakteristik yönümüzle yaşamaktansa dengeli bir yaşam sürdürmek, yaşam kalitemizi arttıracaktır. Dünyanın emperyalist gücü Amerika, sömürdüğü ülkelerde matematiğe dayalı eğitim veriyor. Mallarını gasp etmekle kalmayıp, hayallerini de sömürüyorlar. Çok konuşmak istemiyorum bu kadarı yeterli. Kaliteli bir yaşam için sanat, hayal gücü ve duygularımızı reddetmeyelim. İçinizde diğer karakteri uyandırın ve harekete geçirin. Çünkü insan olmak bunu gerektirir. Her zaman mantıklı işler yapmak sizi acıdan uzaklaştırabilir ama mutluluğa yakınlaştırdığı söylenemez.


                                                                                    Ayhan Aşıcı
                     15.05.2012
00:58 Salı

8 Ocak 2012 Pazar

Yazıyoz biz ki?

Sevgili okurlarım, takipçilerim ve her zamanki gibi esteban,

Bu nacizane blog sayfasını boş bırakarak ziyan ettiğimi düşünebilirsiniz. Ama ben bu konuda çok yazı yazmak değil de, harbiden birşeyler yazabilmek için çabalıyorum. Kelime israfı etmemek ve kendime sövdürtmemek için elimden ne geliyorsa yaptığımı düşünüyorum. Bu yüzden ''göt oğlanı ayda bir yazıyor'' demeyin. Dedirtmeyin. Harbiden yazmaya çalışıyorum ve üslub? üslup? nasıl yazılıyordu lan bu? Herneyse üslübuma dikkat etmeye çalışıyorum. Yoksa bol keseden yazmışım içi boş olmuş hiç bir sikim değeri olmaz. Vel-hasılı kelam, hatt-ı müdafa yoktur, sath-ı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır. Of ulan neler dedim be.

Ee naber diyorsunuz sanki sesleri duyar gibi oldum. Standart çizgilerimde kendi oyunumu oynuyorum dostlarım. Her zamanki Ayhan hallerindeyim. Kimi zaman sıkılsam da bu durumdan, anca dostlarıma dert yanabiliyorum. Sıkıntımı kustuğum yerlerde mantar bitmekte ve bu sıkıntıyı dostlarıma da yaymaktayım. Öyle ki bu ülkeden kaçmayı düşünüyoruz biz artık. Yetti canımıza tak etti buramıza kadar geldi. (bkz. allahını seven üstüme toprak atsın) 
Bir yanda okullarda öğretmenlerimize atılan suçlamalar, bir yanda diktatör mü yoksa jakoben mi belirsiz bir müdür. Düşünce yoksunu insanlar, insanlıktan nasibini alamamış primatlar. Öğretmenim diye ortalıkta gezinen üç beş sistemci tayfa. Herşeyi Amerika'ya bağlayan öğretmenimiz.(Coğrafyacı ''R'' leri bazen düzgün söyleyemiyor.) O değilde bize yol göstermesi gereken bu camia nasıl oluyorda, fütursuzca hareketler sergileyebiliyor aklım almıyor. Hele bi götten bacaklı bi kadın var, aptalın salağın teki. Öğretmenim diye dolaşıyor ortalıklarda. Şimdi bana dersiniz ki ''ulan sessiz osuruk, sen kimsin ki mürekkep yalamış hocana böyle şeyler söyleyebiliyorsun?''. Derim arkadaş, derim. Kadın gelecek derste çözümlü soruları gösterecek, sonrada sorulan sorulara cevap veremeyecek, üstüne muhafazakar davranıp, din propagandası yapacak. Hatta ve hatta görüş belirtilen ortamlarda '' onları dinlemeyin dinden soğursunuz'' felan diyecek. Yazık, gerçekten verilen bu paraya yazık, israftır. Bir hocamız daha var adam Süper Mario. Bildiğin bizim marionun büyük maketi adam. Bir insan 3 haftadır ders mi işlemez? Bu ne cambazlık, bu ne rahatlık, doktor bu ne? Küt adam derse gelip öğretmen masasındaki yerini alıyor ve bekliyor. Sınav zamanında boşluk doldurmaya 10 puan veriyor. Sadece 1 boşluk doldurma =10 puan. Hepimiz çakıyoruz 80 90 100 leri. Bildiğimiz konular nasıl olsa amına koyuyoruz dersin. Ama gel gelelim bir soru sor, bizden tık çıkmaz. Şimdi bu adama verdiğin maaşı siktir et. O kendine bu maaşı hak görüyorsa diyecek bir kelime yok. En kafa hocalarımız yine sevdiğimiz adamlar, onlar biliyorlar kendilerini. Buradan onlara sevgi ve saygılarımı iletiyorum, son kuruşuna kadar o maaşı hakettiğinizi düşünüyorum. Bir adam daha var bunların arasında, herşey hoş güzel birtek benden şu spor parasını istemese bir daha seveceğim o adamı. Ama gördüğüm yerde kaçmak durumundayım artık kovalamaca oynuyoruz okulda. En sevdiğim kısım ise okuldaki, düşünme yetisini kullanan insanlarla konuşmak, ve bir insanda bu istek varsa onu ortaya çıkarmak. Heleki bize soru soruyor ve sorduğu konuyla ilgileniyorsa, o öğrenci dostum benim gözümde kral adamdır. Bu arada Ege, az fena değilsin.
Şekerleme :)

Bir dahaki yazı da görüşmek üzere. İyi bakın çevrenize ve kendinize..

Ayhan

15 Kasım 2011 Salı

Gelecek Planlarım Not #1

Merhaba sevgili okurlarım, dostlarım ve esteban (küfür yok dedik ya)..
Bu yazımda size birazda ileride sahip olmak istediğim hayattan bahsedeceğim. Yani planı ben çizip, inşaat ustalarının ellerine vereceğim. Evet bizzat ellerine vereceğim. Şimdi rtük basar burayı siz yavaştan toplanın, ben yazıp tüy olucam zatende ifşa olduk muhteremlere.. Malum birde bizde de var az gevşeklik, ipin ucunu bırakmayaydık böyle olmazdı, değil mi esteban?
Şimdi başlıyorum okurlar, dostlar ve muhteremin oğlu esteban..

Sayfaların arasından çıkan notlar, çorabımın makinede sıkışması gibi bir olay örgüsünde geçen kısır döngülerle dolu hayat sahibi bir insanım. Kimi zaman şekerli içerim kahvemi kimi zaman kahve içmem. Kimi zaman bilardo oynarım kimi zaman yılda bir kaç defaya mahsus olmak üzere kendime tutamayacağım sözler veririm. Mesela bugün günde 25 soru çözeceğim diye kendim kendime söz verdim. Velhasıl-ı kelam yani burda yazacaklarım ileride pek uygulayacağımı sanmadığım ama aslında çok iyi niyetli bir şekilde uygulamak istediğim şeyler.Liste şeklinde yayınlayacağım ilk olarak mal varlığımdan bahsedeceğim.
Mal Varlığım #
1. Bmv M3 yada Mitsubishi Evo 9 Tommi Makkinen olmadı Ford Mustang '67
2.1. madde için B sınıfı ehliyet
3. Müstakil, bahçesi ve çatı katı olan bir ev (hani şu içinde zevcem ve veletlerimin olacağı)
4. Bir garaj bu eve dahil olan
5.Bir adet Nokia 5110 cep telefonu (bkz.nokia 5110)
6. Bauhaus marka bir adet matkap
7.Kocamaaaaaan bir kitaplık ve kitaplar
8.Bir parktan çalıntı bank
9.Bir adet laptop herhangi bir modeli olabilir razıyım
10.6 adet naylon poşet
11.Boş şarap şişeleri
12.Bir kaç vesikalık fotoğraf
13.Adidastan bir cüzdan
14.Bir Çift Bağcıklarından düğüm oluşmuş sneakers
15.Bir gitar süs olsun diye
16.49 kupon biriktirip aldığım vahşi doğa belgeselleri seti
17.4 Çift çorap
18.Saç kurutma makinesi
19.Anahtarlık
20. Bir adet cam fanus
21.Kulaklık
22.Nikondan bir fotoğraf makinesi
23.unutulmayan ve satılamayan eski sağlam dostluklar
24.Altın bir diş
25.bir adet kapı kolu
26.bir adet araba silgeci
27.yalama yapmış birkaç somun
28.bir adet testere ve çekiç
29.Arası sökük bir don
30.yamuk bir ağız
31.the godfather posteri
32.bir kaç tane de bitik aa kalite pil

Şimdi de yaşamak istediğim yerler :
Norveç kıyıları
Caponya
İskandinavyanın oralar işte
Böylece burda planlarımı yapmış bulundum. Hadi bakalım şimdi ele verme vakti.
Saygılar Sevgiler..